PEK MUHTEREM GÜZEL GÜNLER;

Nasılsınız? İyisinizdir inşallah. Haliniz vaktiniz yerinde mi? Sıhhatiniz ne durumda merak içerisindeyiz. O kadar uzun zaman oldu ki siz bize uğramayalı… Misal, suretinizi unuttuk. Misal, annem her Allah’ın günü sizi sorup duruyor. Bizi çok bekletmeyin olur mu? Kıyımıza köşemize yanaşmadığınız her an önce size, daha sonrasında bilhassa sizi göreceğimizin garantisini veren Nazım Hikmet’e gücenmemiz artıyor.

Haklısınız esasında biraz bencillik ediyorum. Ediyoruz. Ölümüne masum doğan kız ve onun hiç uzamayan, uzayamayan saman sarısı kıvırcık saçları; doğduğu gece gökten bombalar yağan, memede uyuyan ve bir daha uyanmayan çocuk; iplik iplik, huzme huzme alevler inerken yüce gökten, bir çiğdemlik et olup yalnızca ölümüyle hatırlatıyorsa kendini küçük bedenler, seni hayatlarında hiç göremedilerse şayet benim seni mazide gördüğüm zamanlarla yetinmemem de neyin nesi?

Senin silüetini bilmeyen, tahmin dahi edemeyen masum çocukların kanı da temizleyemediyse yaralarımızı, oksijenli su bassak ne fayda bundan sonra? Çocukluk denince dönme dolap, elma şekeri gelirken benim aklıma; savaşın ortasında  masum gözleriyle ne yapacağını bilemeyerek bakan, çocukluğunu unutmuş o çocuğun aklına geliyorsa gözyaşı… Sen bizi unut güzel günler. Önce git onlara meylet. Bu bencilliğe ramolmuş ruhumu affet. Say ki sana bu mektubu hiç yazmadım.

“Çocukları küçük kurşunla öldürürler değil mi anne?” dedikten sonra küçük bedenine şarjör boşaltılan o çocuğun, gözünü Afrika’da açan o umutsuz gözlerin, kötülük değmemiş saf kalplerin imdadına yetiş. Yetiş ki bombaların nereye düşeceğini hesaplayarak oyun oynamasınlar daha fazla. Yetiş ki küçük bedenlerin çocuk ol(a)mayışlarına şahit olmayalım daha fazla. Yetiş ki Doğu Türkistan’daki, Afrika’daki, Bosna’daki çocuklar ağlamasın daha fazla!

Yorum bırakın

WordPress.com'da bir web sitesi veya blog oluşturun

Yukarı ↑